Türk mezeleri dünya çapında belki de benzeri olmayan bir çeşitliliğe ve zenginliğe sahiptir. Elbette Anadolu topraklarının yüzlerce yıl boyunca harmanlandığı kültür unsurları, bu zenginliğe ciddi anlamda katkı da sağlamıştır. Bugün meze dediğimiz bu aperitifler Balkan coğrafyasından Akdeniz’e uzanan geniş bir alandan etkilenmiştir.
Rum, Ermeni, Ortadoğu gibi çok farklı etmenler, her bileşiminde mezelere ayrı bir tat vermiş ve bunu da savaş, kuraklık, salgın hastalık, kıtlık gibi olumsuz dış şartlara rağmen korumayı başarmıştır. Dolayısıyla Türk mezelerinde aşk da vardır, özlem de. Savaş da vardır, hüzün de…
Türk mezeleri, bugün en zengin sofralardan en mütevazi sofralara kadar ulaşabilmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden birisi, içeriği oluşturan malzemelerin genel anlamda ekonomik, kolay ve ulaşılabilir olması ile ilgilidir. Ülkemiz topraklarının verimli olması, bu topraklarda binlerce çeşit ot ve sebzenin yetişmesi bu zenginliğe katkıda bulunan faktörlerdendir.
Lezzet anlamına gelen ve İran’da kullanılan “maza” sözcüğünden türediği sanılan “meze”, dört harften oluşmasına rağmen muhteşem bir renk ve tat zenginliğine sahiptir. Elbette bir çok ülkenin meze kültürü kendine has bir aroma ve çeşitliliğe sahiptir. Ancak Türk mezeleri bu konuda dünyaya kafa tutabilecek kadar iyi bir kaliteye sahiptir. Zira kültürel zenginlik, coğrafi şartlar ve en önemlisi verimli bir zeytin bölgesi olan ülkemiz, bu konuda iddialı olmakta oldukça haklıdır.
Zeytinyağı meze kültüründe önemli bir yere sahiptir. Çünkü mezenin dayanma süresini ve lezzetini arttıran çok önemli bir etkendir. Aslında zentinyağlı yemekler her dönem Türk sofrasında yerini korumuştur. Ama alkolün haram sayılması, mezenin de ağırlıklı olarak alkol ile tüketilmesi müslüman toplum içinde gelişmesini olumsuz etkilemiştir. Ama özellikle Osmanlı döneminde İstanbul’da yaşayan gayri müslim vatandaşların işlettikleri meyhaneler, meze kültürünü korumuş ve günümüze kadar gelmesini sağlamıştır.
Meze, asla karın doyurmak için değildir. Eskiden işten çıkan insanlar meyhaneye uğrar, minik porsiyonlarda sunulan meze ile rakısını içip, eve öyle gelirlermiş. Eve gelince de akşam yemeklerini ayrıca yerlermiş. Bu bağlamda işten çıkınca eve gitmeden uğranılan meyhane aslında kişinin günün yorgunluğunu atmak için nefeslenip eve daha zinde ve dinlenmiş olarak gitmelerini sağlayan bir ara peron olarak da kabul edilebilir.
Leave a reply